16 Temmuz 2007 Pazartesi

Ankara Tarihi

Ankara’da yapılan araştırmalar, kentin Paleolitik Çağ’dan itibaren yerleşme alanı olduğunu göstermektedir.
Kızılcahamam yöresinde yapılan çalışmalarda; Paleolitik Çağ’a ait buluntulara rastlanmış olup, Eti Yokuşu, Ahlatlıbel, Karaoğlan ve Koçumbeli’nde de Eski Tunç Çağı’na ait buluntular ortaya çıkarılmıştır.

Hitit döneminde Ankara’nın bir askeri garnizon olarak kullanıldığı bilinmektedir. Büyük Hitit İmparatorluğu’nun tarihe karışmasından sonra kent ve yöresinde M.Ö.7. yüzyıla kadar Frigyalılar egemen olmuştur.



Ankara’nın kent olarak ilk kuruluşu Frigya dönemindedir. Frigya’nın başkenti Gordion bugünkü Ankara sınırları içinde kalmaktadır ve İç Anadolu’nun en önemli antik kentlerinden birisidir. Efsanelere göre Ankara’yı da büyük Frigya Kralı Midas kurmuştur. Frigyalılar buraya gemi çapası anlamına gelen “Ankyra” adını vermişlerdir. Daha sonraları kent “Engürü” olarak da adlandırılmıştır Yörede bulunan tümülüsler, özellikle M.Ö. 750-500 yılları arasında Ankara yöresinde Frigya yerleşmesinin önemini göstermektedir.
Kent ilk dönemlerden beri ticaret yollarının kesiştiği bir konuma sahip olmuştur.


Frigya devletinin yıkılışından sonra Lidyalılar M.Ö. 547 yılına kadar bölgeye hakim olmuştur. Daha sonra Ankara, Kral I.Dareios döneminde Perslerin egemenliğine geçmiştir. Yaklaşık 200 yıl süren Pers egemenliği döneminde Ankara’nın önemli bir konaklama yeri ve ticaret kenti durumuna geldiği belirtilmektedir.



M.Ö. 333’de Makedonya Kralı Büyük İskender Persleri yenerek Ankara’yı kendi imparatorluğuna katmıştır. M.Ö. 278-277 yılına kadar Büyük İskender’in egemenliğinde kalan kent, Avrupa’dan Anadolu’ya gelen Galatların bir kolu olan Tektosagların şehre girmesiyle Galatların kontrolüne girmiştir. Ankara Kalesi bu dönemde, Galatlar tarafından inşa edilmiştir ve kalede görülen ilk yapı bu devirden kalmadır. Ankara, Cumhuriyet döneminde ikinci kez layık görüleceği başkent olma onuruna, bu dönemde Galatia'nın başkenti olarak erişmiştir.
Daha sonra bölgede siyasi birliği kuran Romalılar, Ankara’yı ele geçirmiş, Roma İmparatoru Augustus M.Ö. 25 yılında kenti egemenliğine almış, bu bölgeyi Roma’nın bir eyaleti olarak Roma İmparatorluğu’na bağlamış ve Ankara Galatia’nın başkenti olarak hüküm sürmeye devam etmiştir.



1. ve 2. yüzyıllarda Ankara, Anadolu’da Roma yol ağının çok önemli bir kavşağı niteliğini kazanmış, yönetimsel ve askeri işlevleri gelişmiş bir kenttir. Kent Roma döneminde içişlerinde bağımsız ve demokratik yapıda yönetilmiştir. Bu dönemde halk tarafından “Demoj” ve “Bule” adı verilen iki ayrı gruptan oluşan bir belediye meclisi seçilirdi. Bu Meclisler bütün gereksinimlerini saptardı ve böylece kentin iç yönetiminde Kent meclisi ve Halk Meclisi bütün kararları almak yetkisine sahip olurdu. Bu dönemde kentin alt yapısı tamamlanmış, kente 60 Km uzaklıktaki Elmadağ’dan taş borularla getirilen su mahallelere dağıtılmıştır.
M.S. 3. Yüzyıl ortalarında Roma İmparatorluğu’ndan ortaya çıkan Sosyal ve ekonomik çöküntüye paralel olarak kent o günlere kadar koruduğu açık kent niteliğini yitirmiş ve çevresi surlarla çevrilmiştir. Daha sonra Bizans İmparatorluğu’nun eline geçen kent 334-1073 yılları arasında Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altında kalmıştır. İmparatorluk başkenti İstanbul’a taşınınca, Bizans döneminde Ankara’dan geçen ve başkenti doğuya bağlayan yolların önemi daha da artmıştır. Bu yollar; M.S. 10. yüzyıla kadar Ankara’ya, diğer Bizans kentleri gibi para ekonomisinin geliştiği, örgütlü bir ekonomik yapısı olan önemli bir merkez özelliği kazandırmıştır. Bu dönemde kent planının temel öğeleri; kenti düşman saldırılarına karşı koruyan kalın surlar, pazar yeri işlevini gören agora ve kilisesidir. Ayrıca tahıl depoları, ambarlar ve hamamlar işlevlerini sürdüren diğer önemli öğelerdir.
1071 yılında Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Malazgirt’te Bizans ordularını yenmesinden sonra 1073 yılında Ankara, Türklerin eline geçmiştir. Türkler büyük bir hızla kırsal alana yerleşmiş ve tarımsal üretime katılmışlardır. Kent daha sonra 12. ve 13. yüzyıllarda Selçuklu sultanlarının da çabasıyla transit ticarette önemli bir gelişme göstermiştir.



Bu tarihten başlayarak Osmanlılar tarafından Anadolu’nun siyasal birliğinin kurulmasına kadar geçen sürede kent, Türk beylikleri, Bizans ve Moğol egemenliği altında değişik dönemler geçirmiştir. 1300’lü yıllardan başlayarak Ahi merkezlerinden biri olarak ticari işlevlere sahip olan Ankara, Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme döneminde de önemli bir ticaret merkezi olmaya devam etmiştir. Ankara’daki Ahi örgütü, kervanların ve ordunun deri ve demirden yapılmış malzeme gereksinimini karşılıyordu. Aynı zamanda İç Anadolu’da geniş bir bölgede üretilen tiftik Ahiler tarafından Ankara’da işleniyordu. 1304’de görevli özerklik verilerek Osmanlı Devleti’ne bağlanan Ankara, I.Murat zamanında kesin olarak Osmanlı topraklarına bağlanmıştır. 1402 yılında Timur orduları ile Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt arasındaki Ankara Meydan Savaşı sırasında Ankara ve çevresinin büyük ölçüde harap olmasına karşın, Anadolu birliğini yeniden kuran II.Murat zamanında kent yeniden onarılmıştır. Bu dönemde su yollarına kadar bütün alt yapı tesisleri, hanlar, hamamlar ve diğer kamu binaları onarılmıştır.
Ankara 16-19. yüzyıllar arasında birçok yabancı gezginin de uğrak yeri olmuştur. Gezginler yazdıkları seyahat namelerinde kentle ilgili çok doğru bilgiler vermiş, çizdikleri gravürlerle o döneme ilişkin görsel malzeme sağlamışlardır. 19. Yüzyıl sonlarında Deutshe Bank ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan antlaşmayla kente demiryolunun yapılması konusunda anlaşmaya varılmış ve 1889’da başlayan yapım çalışmaları sonunda 1892’de ilk tren Ankara’ya gelmiştir.



20. Yüzyılın başında yaşanan savaşlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışı ve 1917 yangınının da etkisi ile gücünü yitiren kent, Kurtuluş Savaşı sırasında yeniden önem kazanmaya başlamıştır. Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı Ankara’dan yönetmişler, ilk Ulusal Meclis yine Ankara’da toplanmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın idare edildiği bir merkez olarak, adı milli mücadelemizin sembolü haline gelen
Ankara, 13 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olduktan sonra hızlı bir gelişme göstermiş, bir yandan Prof. Dr. Hermann Jansen’in hazırladığı kent planı çerçevesinde imar hareketleri hızlanırken diğer yandan, kamu yönetiminin başlıca kurumları kentte örgütlenmeye başlamıştır.
Nüfusu 1920’lerde 25 bin dolaylarında olan kent büyümüş ve 1990’lı yıllarda 4 milyona ulaşmıştır.

Hiç yorum yok: