18 Temmuz 2007 Çarşamba

Gençlerbirliği, Kuruluş Öyküsü

Ankara’nın ilk takımlarından biri, “Sultani” takımıdır: Ankara Sultanisi. Diğer adıyla Ankara Erkek Lisesi, veya “taş mektep”. Bugünkü adıyla: Atatürk Lisesi. Ankara Sultanisi o zaman, şimdiki Yüksek İhtisas Hastanesi'nin olduğu yerdedir. Sultani müdürü Münif Kemal (Ak), spora ve futbola meraklı bir eğitimcidir. Daha bu okula atanmadan önce, “okullu” bir futbol kulübü kurmayı arzulamaktadır. Kafasında, “Muallimler Birliği” adı vardır.Münif Kemal beyin Ankara Sultanisi’ne atanmasından sonra, beden eğitimi hocası Ekrem beyin yönetiminde iddialı bir okul takımı oluşur. Ekrem bey’in, İstanbul’un iddialı takımlarından Altınordu’da santrhaf oynamışlığı vardır.

Ancak Ekrem beyin bazı yetenekli oyuncuları takıma almaması, futbola tutkun öğrenciler arasında huzursuzluk yaratacaktır. İşte bu huzursuzluk ve öğrencilerin gösterdiği tepki açacaktır Gençlerbirliği’nin kuruluşuna giden yolu!

Beden eğitimi hocası Ekrem beyin takıma almadığı çocuklardan biri, Ramiz Eren, şöyle anlatıyor: “Ben iki üç arkadaşla beraber birinci takımda oynardım. O zaman daha yaşım küçük ama, 1.80 boyundaydım. Ekrem bey, bizi takıma almadı. Biz de kızdık. Arkadaşlarımızdan Asım adında bir çocuk vardı. Bunun babası Muş mebusuydu.* Babasına anlatmış. Babası ‘sen çocukları çağır’ demiş. Çağırdı, Asım’ın evine gittik. ‘Ne diyorsunuz çocuklar?’ dedi. ‘Amca’, dedik, ‘bizim yerimize aldıkları o oyuncular iyi oyuncular değil. Biz de kızdık, ne yapalım diye düşünüyoruz.’ ‘Çocuklar, ben size bir kulüp kuruvereyim mi?’ dedi. ‘Yalnız’, dedi, ‘kulübün bir forması lâzım. Tüzüğe yazacağız. Gidin bir forma alın’. Eskiden bedediyenin üzerinde bir dükkâncı vardı. Oraya gittik. Orada siyah-kırmızılı bir forma bulduk. Hepimiz parayı verdik, birer forma aldık. Gittik eve. Dedi ki Asım’ın babası, ‘tamam, madem ki gençsiniz, 'Gençlerbirliği' yapıyorum.’ Gitti bu, Gençlerbirliği kulübünü tescil ettirdi.”Gençlerbirliği’nin resmî kuruluş tarihi, 14 Mart 1923’tür.


Gençlerbirliği renklerini, kıtlığa, darlığa, müşkülâta borçludur buna göre; halin yanında yer alan Karaoğlan Çarşısındaki o dükkânda, kırmızı-siyahtan başka forma (veya başka anlatımlara göre öğrencilerin evde diktirecekleri kırmızı-siyah basmadan başka uygun malzeme) bulunmamasına.. Bir başka kaynakta, kırmızı-siyahın hikâyesi şöyle anlatılır:
“Kulübün kuruluşu sıralarında İstanbul’daki Altınordu kulübünün çok kuvvetli bulunması ve bilhassa Anadolu’da sevilmesi, Sultani beden terbiyesi öğretmeni bulunan Ekrem ile Yüzbaşı Mümin’in Altınordu’da oynamaları kırmızı-siyah renge karşı gençler üzerinde bir ilgi uyandırmıştır. Bu sırada kulübün müessislerinden Nuri ile Mennan Ankara’da bir tuhafiye dükkânının vitrininde gördükleri kırmızı-siyah amudi çubuklu formadan on tane satın almışlar ve bu suretle Gençler Birliği rengi kırmızı-siyah olarak kabul edilmiştir.”


Sultani’nin bu “asi” 8. sınıf öğrencileri, 20-25 kişidir. Aralarında, Ramiz’in yanı sıra, Mennan, Mazhar, Sait, Kenan, Nuri, iki Namık, Rıdvan, Hafi, Ruhi, “Sarı” Ziya, Hakkı beyler vardır. İleriki yıllarda Ramiz (Eren) savcı ve Ankara milletvekili, Mennan (İz) komple bir sporcu, Namık (Katoğlu) spor yöneticisi, Namık (Ambarcıoğlu) matbaa sahibi, Rıdvan (Kırmacı) Ankara’nın ilk fotoğrafçılarından, Hafi (Araç) spor mağazası sahibi olacaktır. Kulübün ilk başkanlığını, Sarı Ziya’nın babası, Mülkiye Müfettişi Faik Bey üstlenir.

Okul dışında kulüp kurmaya girişen öğrencilerin “kırmızı-siyah amudi çubuklu formayı” sırtlarına geçirdikten sonra ilk işleri, Sultani takımıyla boy ölçüşmektir. Yine Ramiz Eren anlatıyor: “Ankara Lisesi'ni maça çağırdık. Şimdiki Doğumevi'nin karşısında mezarlık vardı, belediye orasını kaldırdı, boş bir saha oldu orası. Orada maça çağırdık Ankara Lisesi'ni. Direk mirek yok, ceketleri çıkardık koyduk, kale yaptık, öyle oynadık. 0-3 yendik şampiyon takımı! Yenince maneviyatımız yükseldi, çok yükseldi. Ondan sonra işte, Gençlerbirliği takım oldu.”

“Hamit tarlası” denen arazide yapılan bu maçtan sonra resmî lise takımıyla “Gençler”in birleşmesi eğilimi belirir. Hatta bir rivayete göre, Gençlerbirliği’ni kuran öğrenciler kırmızı-siyah Ankara gelinciklerinden bir buket yaparak hocalarının gönlünü almaya gidecekler; kulübün rengi o gelinciklerin kırmızı-siyahıyla pekişecektir.

Okul yönetimiyle Gençlerbirliği’ni kuran öğrenciler arasındaki ihtilâf, Ankara Liginin ilk sezonunun puan cetvelinde de görünüyor. 1922/23 sezonunda Ankara Liginin 5 takımı arasında yer alan Ankara Sultanisi, bu problemler neticesinde zayıf düşmüş kadrosuyla iki maç oynayıp yenildikten sonra ligden çekilmiştir!


7 takımlı 1923/24 sezonunda ise artık Sultani yok, Gençlerbirliği vardır (bazı kaynaklara göre, “Gençler”). Ancak okul yönetimiyle öğrenciler arasındaki gerginlik hâlâ tam giderilmiş değildir. Okul müdürü Münif Kemal bey öğrencilerin kendisine haber vermeden kulüp kurmasını gurur meselesi yapmıştır. “Asım'ın babası” olan Muş mebusu, Münif Ak'ı Kastamonu'ya tayin ettirerek bu engeli aşmak ister. Ancak Kastamonu Sultanisine tayin olan Münif Kemal’in yerine Ankara Sultanisi’ne müdür olarak gelen Celâl bey de “talebelerin hariçte kurduğu” kulübü hoş karşılamaz. Okul öğrencilerinin dışarıda futbol oynaması yasaklanır. Bu ihtilâf üzerine, takımın as oyuncularından Mennan bey, çareyi okulu terk etmekte bulur, kaydını Ziraat Mektebine aldırır! Hatta Gençlerbirliği sahaya takım çıkartabilmek için okul dışından takviye alır. Ancak bu çabalara rağmen, oynadığı 6 maçta yenilmeyen (3 galibiyet, 3 beraberlik alan) Gençlerbirliği, kalan iki maçına takım çıkartamaz. Eksik maçlarına rağmen, bu ilk sezonunu 4. sırada tamamlar.

Bir süre sonra yapılan İdman Cemiyetleri İttifakı Ankara mıntıkası kongresinde, kongreye Ankara Sultanisi adına katılan müdür Celâl bey, delegasyonda yer alan Gençlerbirliği temsilcilerini -yani kendi öğrencilerini- bu kongrede “resmen” tanımak istemez, müşküller çıkarır. Ancak Gençlerbirlikliler, kulüplerini resmen tescil ettirmeyi başarırlar.


Gençlerbirliği ilk kongresini 1925 yılı Mart’ında gerçekleştirir. Bu kongrede fahrî başkanlığa İzmir Mebusu (ve Millî Eğitim Bakanı) Necati, genel başkanlığa kurucu başkan (mülkiye müfettişi) Faik, yönetim kurulu üyeliklerine Mazhar, Nusret, Sait, Kenan Asım, İsmail Hakkı beyler seçilirler.

Kısa bir zaman sonra, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı'nın genel kongresinde, Münif Kemal beyle Gençlerbirliği’nin vuslatı gerçekleşir. Münif Kemal bu kongreye Kastamonu delegesi olarak katılmıştır. Gençlerbirlikli Sultani öğrencileri, bir çiçekle eski müdürlerini ziyaret ederek gönlünü alırlar ve kendisine kulübün başkanı olmasını teklif ederler. Münif Kemal, gözleri yaşararak kabul eder bu öneriyi. Münif Kemal’in başkan olduğu, Gençlerbirliği’nin ilk “gerçek” yönetim kurulunda, şu isimler yer alır: Avni (memur), Cemal (memur) , Hamdi (Lisede Türkçe öğretmeni) beyler, Mennan İz (lise son sınıf öğrencisi), Kemal Sıtkı Tarlan (belediyede memur).


Münif Kemal beyin 9 yıl sürecek olan başkanlığıyla birlikte, Gençlerbirliği’nde hem gerginlik sona erdi, hem de yükseliş başladı. Kastamonu’dan Ankara’ya Maarif Başmüfettişi olarak dönen Münif Kemal, “kurulan cemiyetin nezahet ve efendiliğine şahit olduktan sonra bütün münevver zümresini cemiyetin azâsı yapmak için uğraştı ve muvaffak da oldu...”Münif Kemal, fahrî başkan Maarif Vekili Mustafa Necati’nin kulübü devamlı himayesini ve Maarif camiasının birçok üyesinin kulübe üye olmasını sağlayarak, Gençlerbirliği’nin “okullu takımı” hüviyetini pekiştirdi. Öğretmen okullarından mezun olan yetenekli sporcuların ve futbolcu öğretmenlerin Ankara’ya tayinini sağlayarak kulübe kazandırması, Münif Kemal Ak’ın en önemli hizmetiydi. Örneğin izleyen yıllarda Gençlerbirliği’nin golcüsü olarak sivrilen (sol ayaklı) Fikret (Saltcan), İzmir'de öğretmenken Münif Kemal bey tarafından keşfedilerek Ankara'ya ve Gençlerbirliği’ne aldırılmıştı. (“İzmirli Fikret” olarak anılan Fikret Saltcan, Ankara Hukuk Fakültesini bitirerek avukat olmuştur.) Münif Kemal Ak’ta, kulüp başkanlığıyla öğretmen kişiliği iç içe geçmişti; oyuncuların tahsil hayatlarını yakından gözetirdi. Ramiz Eren anlatıyor: “926 veya 927 senesinde, Gençlerbirliği'nden beni millî takıma çağırdılar. Yalnız beni çağırdılar. Münif Kemal Bey vermedi. Dedi ki, Adil ile Fikret'i de alırsanız, veririm Ramiz'i, dedi. Sonra beni de çağırıp dedi ki: ‘Oğlum, seni çağırdılar ama sen 10. sınıftasın.Gidersen sınıfta kalacaksın. Doğru değil bu. Bir saat oyun oynayacaksın, bir sene sınıfta kalacaksın. Vazgeç’ dedi. ‘Peki müdür bey nasıl istersen’ dedik. Benim yerime Beşiktaşlı Baba Hüsnü'yü aldılar millî takıma.” İzleyen yıllarda da Münif Kemal geleneği sürecek, çoğu üniversiteli olan futbolcuların tahsil hayatını daima gözetmek, Gençlerbirliği idarecilerinin karakteristik bir vasfı olacaktır.

16 Temmuz 2007 Pazartesi

Ankara Tarihi

Ankara’da yapılan araştırmalar, kentin Paleolitik Çağ’dan itibaren yerleşme alanı olduğunu göstermektedir.
Kızılcahamam yöresinde yapılan çalışmalarda; Paleolitik Çağ’a ait buluntulara rastlanmış olup, Eti Yokuşu, Ahlatlıbel, Karaoğlan ve Koçumbeli’nde de Eski Tunç Çağı’na ait buluntular ortaya çıkarılmıştır.

Hitit döneminde Ankara’nın bir askeri garnizon olarak kullanıldığı bilinmektedir. Büyük Hitit İmparatorluğu’nun tarihe karışmasından sonra kent ve yöresinde M.Ö.7. yüzyıla kadar Frigyalılar egemen olmuştur.



Ankara’nın kent olarak ilk kuruluşu Frigya dönemindedir. Frigya’nın başkenti Gordion bugünkü Ankara sınırları içinde kalmaktadır ve İç Anadolu’nun en önemli antik kentlerinden birisidir. Efsanelere göre Ankara’yı da büyük Frigya Kralı Midas kurmuştur. Frigyalılar buraya gemi çapası anlamına gelen “Ankyra” adını vermişlerdir. Daha sonraları kent “Engürü” olarak da adlandırılmıştır Yörede bulunan tümülüsler, özellikle M.Ö. 750-500 yılları arasında Ankara yöresinde Frigya yerleşmesinin önemini göstermektedir.
Kent ilk dönemlerden beri ticaret yollarının kesiştiği bir konuma sahip olmuştur.


Frigya devletinin yıkılışından sonra Lidyalılar M.Ö. 547 yılına kadar bölgeye hakim olmuştur. Daha sonra Ankara, Kral I.Dareios döneminde Perslerin egemenliğine geçmiştir. Yaklaşık 200 yıl süren Pers egemenliği döneminde Ankara’nın önemli bir konaklama yeri ve ticaret kenti durumuna geldiği belirtilmektedir.



M.Ö. 333’de Makedonya Kralı Büyük İskender Persleri yenerek Ankara’yı kendi imparatorluğuna katmıştır. M.Ö. 278-277 yılına kadar Büyük İskender’in egemenliğinde kalan kent, Avrupa’dan Anadolu’ya gelen Galatların bir kolu olan Tektosagların şehre girmesiyle Galatların kontrolüne girmiştir. Ankara Kalesi bu dönemde, Galatlar tarafından inşa edilmiştir ve kalede görülen ilk yapı bu devirden kalmadır. Ankara, Cumhuriyet döneminde ikinci kez layık görüleceği başkent olma onuruna, bu dönemde Galatia'nın başkenti olarak erişmiştir.
Daha sonra bölgede siyasi birliği kuran Romalılar, Ankara’yı ele geçirmiş, Roma İmparatoru Augustus M.Ö. 25 yılında kenti egemenliğine almış, bu bölgeyi Roma’nın bir eyaleti olarak Roma İmparatorluğu’na bağlamış ve Ankara Galatia’nın başkenti olarak hüküm sürmeye devam etmiştir.



1. ve 2. yüzyıllarda Ankara, Anadolu’da Roma yol ağının çok önemli bir kavşağı niteliğini kazanmış, yönetimsel ve askeri işlevleri gelişmiş bir kenttir. Kent Roma döneminde içişlerinde bağımsız ve demokratik yapıda yönetilmiştir. Bu dönemde halk tarafından “Demoj” ve “Bule” adı verilen iki ayrı gruptan oluşan bir belediye meclisi seçilirdi. Bu Meclisler bütün gereksinimlerini saptardı ve böylece kentin iç yönetiminde Kent meclisi ve Halk Meclisi bütün kararları almak yetkisine sahip olurdu. Bu dönemde kentin alt yapısı tamamlanmış, kente 60 Km uzaklıktaki Elmadağ’dan taş borularla getirilen su mahallelere dağıtılmıştır.
M.S. 3. Yüzyıl ortalarında Roma İmparatorluğu’ndan ortaya çıkan Sosyal ve ekonomik çöküntüye paralel olarak kent o günlere kadar koruduğu açık kent niteliğini yitirmiş ve çevresi surlarla çevrilmiştir. Daha sonra Bizans İmparatorluğu’nun eline geçen kent 334-1073 yılları arasında Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altında kalmıştır. İmparatorluk başkenti İstanbul’a taşınınca, Bizans döneminde Ankara’dan geçen ve başkenti doğuya bağlayan yolların önemi daha da artmıştır. Bu yollar; M.S. 10. yüzyıla kadar Ankara’ya, diğer Bizans kentleri gibi para ekonomisinin geliştiği, örgütlü bir ekonomik yapısı olan önemli bir merkez özelliği kazandırmıştır. Bu dönemde kent planının temel öğeleri; kenti düşman saldırılarına karşı koruyan kalın surlar, pazar yeri işlevini gören agora ve kilisesidir. Ayrıca tahıl depoları, ambarlar ve hamamlar işlevlerini sürdüren diğer önemli öğelerdir.
1071 yılında Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Malazgirt’te Bizans ordularını yenmesinden sonra 1073 yılında Ankara, Türklerin eline geçmiştir. Türkler büyük bir hızla kırsal alana yerleşmiş ve tarımsal üretime katılmışlardır. Kent daha sonra 12. ve 13. yüzyıllarda Selçuklu sultanlarının da çabasıyla transit ticarette önemli bir gelişme göstermiştir.



Bu tarihten başlayarak Osmanlılar tarafından Anadolu’nun siyasal birliğinin kurulmasına kadar geçen sürede kent, Türk beylikleri, Bizans ve Moğol egemenliği altında değişik dönemler geçirmiştir. 1300’lü yıllardan başlayarak Ahi merkezlerinden biri olarak ticari işlevlere sahip olan Ankara, Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme döneminde de önemli bir ticaret merkezi olmaya devam etmiştir. Ankara’daki Ahi örgütü, kervanların ve ordunun deri ve demirden yapılmış malzeme gereksinimini karşılıyordu. Aynı zamanda İç Anadolu’da geniş bir bölgede üretilen tiftik Ahiler tarafından Ankara’da işleniyordu. 1304’de görevli özerklik verilerek Osmanlı Devleti’ne bağlanan Ankara, I.Murat zamanında kesin olarak Osmanlı topraklarına bağlanmıştır. 1402 yılında Timur orduları ile Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt arasındaki Ankara Meydan Savaşı sırasında Ankara ve çevresinin büyük ölçüde harap olmasına karşın, Anadolu birliğini yeniden kuran II.Murat zamanında kent yeniden onarılmıştır. Bu dönemde su yollarına kadar bütün alt yapı tesisleri, hanlar, hamamlar ve diğer kamu binaları onarılmıştır.
Ankara 16-19. yüzyıllar arasında birçok yabancı gezginin de uğrak yeri olmuştur. Gezginler yazdıkları seyahat namelerinde kentle ilgili çok doğru bilgiler vermiş, çizdikleri gravürlerle o döneme ilişkin görsel malzeme sağlamışlardır. 19. Yüzyıl sonlarında Deutshe Bank ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan antlaşmayla kente demiryolunun yapılması konusunda anlaşmaya varılmış ve 1889’da başlayan yapım çalışmaları sonunda 1892’de ilk tren Ankara’ya gelmiştir.



20. Yüzyılın başında yaşanan savaşlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışı ve 1917 yangınının da etkisi ile gücünü yitiren kent, Kurtuluş Savaşı sırasında yeniden önem kazanmaya başlamıştır. Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı Ankara’dan yönetmişler, ilk Ulusal Meclis yine Ankara’da toplanmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın idare edildiği bir merkez olarak, adı milli mücadelemizin sembolü haline gelen
Ankara, 13 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olduktan sonra hızlı bir gelişme göstermiş, bir yandan Prof. Dr. Hermann Jansen’in hazırladığı kent planı çerçevesinde imar hareketleri hızlanırken diğer yandan, kamu yönetiminin başlıca kurumları kentte örgütlenmeye başlamıştır.
Nüfusu 1920’lerde 25 bin dolaylarında olan kent büyümüş ve 1990’lı yıllarda 4 milyona ulaşmıştır.