6 Mart 2010 Cumartesi

Atatürk ve Ankara'nın Başkent Oluşu

Mustafa Kemal Paşa’nın, Ankara’nın başkent oluşu nedeniyle açıkladığı aşağıdaki görüşleri, Cumhuriyet gazetesinde, gazetenin kurulduğu 7 Mayıs 1924 tarihinde yayımlanmıştır.

Gazetenin kurucusu Yunus Nadi’nin sorularını yanıtlayan Mustafa Kemal Paşa’nın açıklamalarından, onun, Anadolu Selçuklular tarihi konusunda da derinliğine araştırmaları olduğunu ve Ankara’nın, Anadolu’daki beylikler döneminde bir süre başkentlik yaptığını bildiğini de öğreniyoruz.

Yunus Nadi - Cumhuriyet – Bütün Dünya


Şüphe yok, İstanbul’umuz güzeldir, fakat Ankara’mız bütün noksanlarına rağmen, daha az güzel değildir. Onu bilhassa bizler biliriz, değil mi? Hususiyle fazla olarak şimdi Ankara, devletimizin merkezidir de. Filhakika (Gerçekten) Ankara, vaziyeti itibariyle memleketimiz de merkez-i idare olmak nokta-i nazarından çok, cazip ve emniyetbahş (güvenlikli) bir noktadır. Bu sebeple benim kararlarım, harekât ve teşebbüsatım üzerinde tabii olarak tesirlerini göstermiştir. Hakikaten işe memleketin şarkında (doğusunda), şark hududunda başladım. Sonra daha garba (batısına) gelmek zaruretini hissettim. Nihayet Ankara’da durdum ve memleket işlerini, milletin arzusu veçhile sevk ve idare etmek için başka yere gitmeye lüzum hissetmedim. Türkiye’nin ve Türk milletinin ve Türk milleti menafinin (çıkarlarının) en emin müdafaası da ancak Ankara’dan olabileceği hadiselerle sabit olmuştur. En müşkül şerait (koşullar) içinde, en az hazırlıklı olduğumuz halde en büyük darbelerin heraks yapılabilmesinin en kuvvetli âmilleri meyanında (etkenleri arasında) Ankara’nın mevki-i coğrafisi dâhildir.


Ankara’nın mevki-i tabiî (doğal konumu) ve coğrafisine kıymet ilâve eden bir cihet daha vardır: Ankaralılar en acı ve felaketli günlerde millet her taraftan muhtelif vasıtalarla tesmim olunurken (zehirlenirken) Ankaralılar, memleket ve milletin halâs-ı hakikisine müteveccih teşebbüs (gerçek kurtuluşuna yönelik girişim) hakkındaki iman ve itimadlarını bir an dahi sarsmamışlardır.

Ankara’ya ilk kabul olunduğum gün sadece bir vatandaş, bir ferdi-i millet idim. Hiçbir sıfatım, salahiyetim ve unvanım yoktu. Böyle olmakla beraber Ankara ve havalisi (çevresi) kâmilen çocuklarıyla, kadınlarıyla, ihtiyarlarıyla beraber Ankara şehrinden Dikmen tepesine kadar bütün sahrayı doldurmuş ve beni istikbal etmiştir (karşılamıştır). İstasyondan hükûmet dairesine kadar uzayan caddenin iki tarafı eski Türk kıyafetine girmiş, bıçakları ve tabancaları ellerinde Ankara gençleriyle dolmuştu. Bu gençler ve onlarla beraber bütün halk, “Vatanı ve milleti düşmandan kurtarmak için hepimiz ölmeye hazırız, emrinizi bekliyoruz” diye bağırıyorlardı.

O zaman Ankara istasyonu ecnebî zabit ve askerlerinin taht-ı işgalinde (yabancı subay ve askerlerinin işgali altında) bulunuyordu. O güne kadar Ankaralıları ölü ve Ankara’yı bir harabe zanneden bu ecnebiler, bu ulvi tezahür karşısında ilk endişelerini izhardan men’i nefs (göstermekten kendilerini men) edememişlerdir.


Ben Ankara’yı coğrafya kitabından ziyade tarihte öğrendim ve cumhuriyet merkezi olarak öğrendim. Hakikaten Selçukî idaresinin inkısamı (parçalanması) üzerine Anadolu’da teşekkül eden küçük hükümetlerin isimlerini okurken bir takım beylikler meyanında (arasında) bir de Ankara Cumhuriyetini görmüştüm. Tarih sahifelerinin bana bir cumhuriyet merkezi olarak tanıttığı Ankara’ya ilk defa geldiğim o gün de gördüm ki orada, geçen asırlara rağmen Ankara’da hâlâ o cumhuriyet kabiliyeti devam ediyor. Türkiye’nin hemen bütün menatıkını (bölgelerini) gezdiğim ve gördüğüm için hükmettim ki o zaman isimleri cumhuriyet olmayan diğer yerlerin bugünkü halkı da aynı kabiliyetten asla uzak değildir.


Beni, Türkiye’ye en münasip merkez Ankara olabileceğini düşünmeye sevk eden ilk vesile çok eskidir ve fennidir (bilimseldir). Bu noktaya ait mülâhazatım her İstanbul’da bulunduğum defalar –hayatımın pek az günleri İstanbul’da geçmiştir– teyakkuz etmiştir. Bilhassa Harbi Umumi’den sonra girdiğimiz mütareke günlerinde İstanbul sokaklarını dolduran ecnebi süngüleri, Boğaziçi’nin sularını karartan düşman zırhlıları bu mülâhazatımı fikrisabit haline getirdi ve artık hiçbir şahsa, hiçbir fikre ve hiçbir programa zerre kadar iltifat etmeksizin bu boğucu havadan çıkmak hususundaki cihanca mâlûm kararımı verdim.

2 yorum:

ÇiğDem dedi ki...

benim türkcemi cok fena halde asti bu yazi ... her üc kelimeden birisini anlayamadim nerdeyse .. halbuki gercekten merak ettigim bir konu idi :)

Fırat Ayçık dedi ki...

:) Zaten anlaşılacak gibi değil aslında ama parantezlerle biraz sadeleşti :)

Benim de ilgilendiğim bir konuydu bu.
Denirdi ki, o zamanlar Atatürk'ü karşılamaya Dikmen sırtlarına neredeyse Ankara nüfusu kadar insan gelmiş; bundan ve daha önceden var olan kentteki cumhuriyet geleneğinden çok etkilenmiş Atatürk...
Bu konuda "daha Türkçe" yorumlar da yazacağım zaten, sevdiğim bir konu benim de.